Fatih Anadolu Lisesi

Mevlana'nin Felsefesi
Home
Bizcee
Felsefe Olimpiyat Yazilari
Mevlana'nin Felsefesi

MEVLANA’NIN  FELSEFESİ

 

 

     Mevlana Celalettin, Orta Asya’nın Horasan bölgesindeki Belh kentinde doğmuş, daha sonra ailesiyle birlikte Konya’ya gelmiş, orada yaşamış ve ölmüştür. Farsça olan ve yaklaşık 26 bin beyitten oluşan “Mesnevi” en önemli eseridir. Rumca şiirleri de bulunur. İhtimal Yunan filozoflarının eserleriyle Yunan şairlerinin şiirlerini ana dilden okuyordu. Onun gibi mezheplerin değil dinlerin bile üstüne çıkmış bir adam şüphe yok ki arada bir konuk olduğu hatta birbiri üstüne üç dört gece konuk olarak kaldığı Eflatun manastırını dost rahibine din teklif etmezdi. Elbette bu arif rahiple bambaşka şeyler konuşurdu.

     Mevlana Celalettin(1207–1273), öbür mutasavvıflar gibi öncelikle şu iki soruya yanıt aramıştır:

1)Evrenin varlık nedeni nedir? Başka bir deyişle neden ve nasıl oluyor da bu evren vardır?

      2)İnsanın bu evrendeki yeri ve değeri nedir?

      Mevlana birinci soruyu vahdetivucut (varlığın birliği: Tanrı, evrenin özü;  öteki canlı ve cansız varlıklar da onun belirtileridir.) inancı içinde yatmaktadır. Ona göre de gerçek ve mutlak varlık yalnızca Tanrı’dır. Tanrı’nın “gizli bir hazine” olmaktan çıkıp bilinmeyi istemesi, iyilik ve güzelliğini göstermeyi arzulaması evrenin varlık nedenidir. Başka bir deyişle Tanrı, güç ve yüceliğini göstermek için evreni yaratmıştır. Bu bakımdan evren bir görüntüler alanından ibarettir.

      İnsanın evrendeki yeri ve değerine gelince, Mevlana’ya göre insan, evrendeki diğer yaratıklardan üstündür. Çünkü bilgiye ulaşmış tek varlık insandır. Sadece insan tek varlığın(Tanrı’nın) özünü, güzellik ve iyiliğini sezebilir.

      Mevlana her varlığa, düşünceleri ne olursa olsun her insana karşı hoşgörülüdür. “yaratılmış her varlığı sevmek iyi, sevmemek kötüdür.”

      Mevlana’nın şu rubaisinde de bunu görmekteyiz:

     

       “Gene gel, gene.

         Ne olursan ol,

         İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta,

         İster yüz kere tövbe etmiş ol,

         İster yüz kere bozmuş ol tövbeni.

 

        Umutsuzluk kapısı değil bu kapı;

        Nasılsan öyle gel.”

 

 

       Mevlana bütün insanlığı bir tutmuş ve gerçek mutluluğu bulmuştur. O’na göre ümitsizlik yoktur, her sorunun bir çözüm yolu vardır. Bütün insanlar birdir.

 

 

             BİRLİĞE ULAŞ

 

         Beri gel, daha beri, daha beri.

         Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?

         Bu hır gür, bu savaş nereye dek?

         Sen bensin işte, ben senim işte.

 

         Ne diye bu direnme böyle, ne diye?

         Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?

         Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,

         Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?

 

         Zengin yoksulu hor görür, ne diye?

         Sağ soluna yan bakar, ne diye?

         İkisi de senin elin, ikisi de,

         Peki, kutlu ne, kutsuz ne?

     

         Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.

         Başımız da tek, aklımız da tek.

         Ne diye iki görür olup kalmışız

         İki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?

 

         Sen ha bire gevele dur bakalım,

         Habire “usul boylu çirkin çam ağacı” de,

         Sonu nereye varır bunun, nereye?

 

         Beş duyudan, altı yönden

         Varını yoğunu birliğe çek, birliğe.

         Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,

         İnsanlara karıl, insanlara,

         İnsanlarla bir ol.

         İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.

         Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.

 

        

 

              HÜR ADAM

     

          Müslümanlığın, kâfirliğin dışında bir ova,

          Uçsuz bucaksız ovada sevdamız uzar gider.

          Anlayan vardı mı usulca başını kor.

          Ne Müslümanlığa yer var, ne kâfirliğe yer…